29 Aralık 2010 Çarşamba

yeni bir şey yok

                                                                                        Artun  Yeres’ e


sobanın başında oturuyorduk Josephine’le. yemekten yeni kalkmıştık. odunlardan gelen çıtırtıları dinliyorduk kahvelerimizi içerken. aniden, "ne düşünüyorsun Ed ? " dedi Jo.
"bilirsin" dedim, "aynı şeyler."
"çıkıp yürü biraz istersen " dedi,
"ama biliyorsun yeni bir şey yok ."

Jo evde kaldı. ılık bir rüzgar vardı şehirde dolaşan. bu kaçıncı gelişimiz acaba New-York’a diye düşündüm sigaramı yakarken. her şey sessizlik içindeydi şehirde. loş ışıklarla yıkanıyordu evler, odalar.
nelerin eksik olduğunu biliyordum bu evlerde; kendi yaşantımdan.


rüzgar bacaklarıma bir gazete parçası doladı. günün tarihine baktım. 22 ağustos 1942.
sonra sayfadaki sinema ilanları ilişti gözüme.
belki de bir filme gitmeli. arka sokaktaki sinemanın önünden geçerken afişe baktım.
'Malta Şahini' oynuyordu. geçen sene Jo ile birlikte görmüştük. gişede bir kadın vardı,
önünde iki kişi bilet alıyordu.





film yeni başlamıştı girdiğimde. yer gösterici kız yerimi bulmama yardım etti. sonra gidip duvara yaslandı.
filmi seyrediyor mu diye baktım. hayır, başı öndeydi.


içeride sekiz on kişi ancak vardı. hiçbiri de çift değildi. belki de Bogart’ın son filmine gitmeliydim.
neyse ona da Jo ile gideriz diye düşündüm sonra.




rüzgar kesilmişti çıktığımda. gidip bir fincan kahve içmeli. arada bir Jo ile oturduğumuz yere uğradım.
servis yapan çocuk dışında içeride bir kadın ve bir adam daha vardı. ben uç tarafa doğru otururken çocuk adama "sigaranı yakayım mı patron ? " diye sordu. adam sönmüş sigarasının üzerinden tezgahın içerine bakıyordu. belli belirsiz başını salladı : "hayır, bırakmaya çalışıyorum." kadın sağ elinde tuttuğu şeyden çok tırnaklarına bakıyordu. öylesine.


kendime bir kahve söyledim. göz ucuyla onlara baktım. aralarında hiç konuşmuyorlardı. kadının tezgaha dayadığı kolunun adama yönelik yakınlığı, adamın kadınla arasına indirdiği sol kolunun yarattığı samimiyet bana bir çift olduklarını düşündürttü. kahve susatmıştı. bir bardak su içtim sonra.

dönüş yolunda, çocuğun bir ara sarı kapıdan çıkıp geri dönmesi arasında, adamın kadına
"kardeşin olmasa çoktan kovmuştum bu salağı" dediği geldi aklıma.
kadın bir şey söylememişti.


eve girdiğimde Jo ayaktaydı. yemek masasının üzerine Meksika haritasını sermiş yollara bakıyordu.
"uzun bir yolculuğa ne dersin Ed" dedi,
"araba ne zaman çıkıyor tamirden ? "
"bu salı " dedim.
gülümsedi.

biliyorduk. yoktu yeni bir şey .




uygar asan
mart 2003


ilk yayımlanış:
Doxa, Sayı: 3, Ekim 2006

26 Aralık 2010 Pazar


hey Marlon
hey Marlon(copy)

‟bütün insanlar birbirinden sorumludur,
hele ben herkesten çok"u
diyebilir Marlon da.
yüz‚ on kanatlıdır bilinsin
ötekinin ölümünü ilan eden

mide asiti keçe artı değer
canını kurtaranın kaçacağı bir meydan
copsuz meydan
copsuz meydan (copy)

bireyleşince
ilkeleşince
oldurulmayan
için
tüm kızılderililer 
için
(hey) Marlon Oskar′ı reddeder
(hey) Marlon Oskar′ı reddeder (copy)

duysa
Beuys′un boynu
ağrır
keçe artık artı değer
keçe artık artı değer


hadi
copsuz meydan gel
hadi copsuz meydan gel (copy)


anita sezgener

JOSEPH BEUYS



18 Aralık 2010 Cumartesi

11 Aralık 2010 Cumartesi

9 Aralık 2010 Perşembe


ÖĞRETİ

Düşen taşlar altında cam
Ya da yaprak kapılmışsa sulara - -
Onlar ki bir zayıf vaktini beklerler,
Öğren!

Şimdi biraz varsan sabah veya öğlen
Bastırınca pis yağmurlu ikindi
Ardında yiteceğin kapılarda eğilmeyi
-Ama düşün neler gider senden-
Öğren!

Vurmuşsa tek başına indirdiğin
Mermerlere gölge, kendi dağlarından,
Bu senin gölgen!
Dik dur, gülümse; çünkü kısa bir süre - -

Ve silinir daha sağken güneşler çekilince
Erken - -
Öğren!

Behçet Necatigil
Yaz Dönemi, 1963
İlk Yayımlanış: Varlık 577, 1 Temmuz 1962

7 Aralık 2010 Salı

Zachary Keeting- single abstractions



iyi ki


silindir çarptı paytak kuşlara.
gömüldük
dışarı!
en sözünden çıkmam
gözlerim öndedir kum
çıkarlar evlerine gider gibi
nane lokumlu kız istemeye
nemi tutar biri sanki helvayı yapar komşu
kahveler orta.

deltada hızlı trenler
gün şişti ortasından
giy paltonu
delirmeyiz

tebeşir yut ateşlen
soygunlu narin kız bilekleri
leyleklerin uçmaları ve merdivenler düşmek için
bahariye’de sönen yangın da var
duruşu evlerin eriyik.

kimse atlamadıysa bu boynu
sürüldük diye beyaz çarşafı
yaranı gör gör yarana büyü
ak mı titretir sabunu kara’yı
sesine gel güvenli tramvay kayırması
çiçekli bluzon almak kadar alnına buz vur.

ağaçların iyi ki olur gölgesi
iyi ki topacımız
delirmeyiz

iyi ki.


Anita Sezgener
pusu bilici, Norgunk, 2008


6 Aralık 2010 Pazartesi

bayrak kusması bu Leyla, bize burada yer yok…

                                                                               
Çok Sevgili Leyla Erbil’e…


güruhun tamı
kiri pası tak etti Leyla
azınlığın bilmem kaçıncı azınlık oluşunda
sen var ya orayı basmadan geç
bu kıyasıya toplama kampının
“ne sev, ne terket” yerinden
en gürültüsüzünü sen geç

balkonlarına ateş açılan yazık yerde
(ne yazık)
başımı bilmem iki elim arasında alırsam
kime ne

eşik durmamış ki bu ahalinin
                  (yasolakievleribıçaklayanvolkanikyaranızdangünşaştı)
ayaklarını ezmeye
%100 iltihabî
gidelim mi Leyla,
ha?..
kaya tuzlarını biz gibi
gri kirişli evlere yazdırmaya.


cin ayşe fanzin, değil o da değil

2 Aralık 2010 Perşembe

9 Kasım 2010 Salı



ANİTA SEZGENER
"MÜMKÜNSE, İKİ CANLI OLMAK"

Sevim Burak için, hep…

Kapı çalındı
Kapıya koşuldu
O’nu görünce kim kapıya koştu
(Size söylemem gereken bazı gerçekler var)
O’nu görünce, elleri mızıkalı bir yürüyüş
YA kim kapıya koştu
(Hem kim bilir bu kapı kaç adım)
Gelenin ulak olduğunu…. Gelen
in YA RAB YEHOVA …
ya ya ya yaayyaayya minnn
Aynı ulak, şüphe yok. Sizi yok dedik, gitmiştiniz..Tam o sırada nereye bilmediğimiz, bir vapora seslemeye belki. (ELİMİ BİR YERE SAKLASAM) Ulağı görmeliydiniz, öyle sakin.. Öbüründen kısa olan koluyla bir tarla kuşu çıkardı çantasından. Odadaki antikalar başlarını kaldırıp meczup baktılar tarla kuşuna.
Tercihler listesini okudu / Afrika haritası (Torbaya)
Bayan Olt’u bilir misiniz sakayı her zaman tarla kuşuna tercih ederdi DEDİ
(Tercihler listesine dönüp dönüp bakılacak olsa ama kim baş edebilir bununla?)
VE geldiği gibi gitti…
Yalıayaklılar kalmalıydı bir. Onların paytaklığı sizi güldürür Nebahat hanım da güler. Daktilo elleri de. Nebahat hanım daktiloya çekerken neye en çok şaştıydı?
Geldiler, geldiler Kırım meydan savaşından
mı etekleri tutuşsun.
BİR ÇINGIRAK SALLARSINIZ (Kaybolmamak için)
İKİ AĞLAMA VE SİZ
ÜÇ AĞLAMA VE SİZ
İŞTE BÖYLE GİDERSİNİZ
kalın tozlu bir perdeyi yırtıp dünyanın bütün sesleri cinlerin perilerin şarkıları
(Yazarına affettirirsen kendini belki de yürümeyecek iğne, bil)
Bil, yalının ağzında var mektup. Kuzguncuk’un, Çengelköy’ün neresinden sapılır denizin üstünde durmak için göbek dışarı, göbek dışarı!
Demeyi unutmuşum tarla kuşu, uçurduğumuz üç güvercinle karıştırılmış. Ulak yanlış, adres yanlış, kuş yanlış. Ama yok yok var bir mektup, aslanlı yalının ağzında, adresine varmadan önce ‘Sahibinin Sesi’yle yüksekten okunan bir:
Afrika Dansı Anneniz sizi ÖPER
ÖPÜYOR
ÖPECEK
ÖPSE
Mektup sesli okunduğundan sonlara doğru araya girenler oldu, ne saygısızlık. Oysa vaporlara aşık değil miydi onlar da, sözü ortadan keseni vapor ne yapsın?
(Biliyor ki bu vaporda LİZA Anneannem ile ben varız!)
Anneannem LİZA Büyük Babamla çiçek bahçesinde konuşuyor (duyduk, Foulia oldouk)
Djénnet gibi baghtche…
Aiva aghadjé
Kezeldjek aghadjé
Yabani indjir aghadjé
Mouchmoula aghadjé
Hourma aghadjé)
Sözü ortadan kesen (şımarık): BEN BEN BUYUM, YALIAYAKLI, DUY!
BİZ (hep bir ağızdan): kaçıl kaçıl önemli olan en uç yerinden en uç yerinden iki canlı olmayı
hiç saymadınız mı cankurtaran yeleği
kaç tane kaç tane bir vaporda
(yoksa siz yazılı rakama mı inandınız?)
Sözü ortadan kesene içerleyen (Erenköy / 1 Haziran 1982):
Ben kalabalığın insanıyım/kalabalıkta seçimimi yapacağım/renkli/çeşit çeşit insanları
görüp en güzelini seçmek istiyorum
Nasıl anlatayım 1. kocaman gözlüydüler sanki öküz gözü hırsları gözlerinden bacaklarına iniyor 2. kaça kadar sayabilirsin kocaman ağızlı olmalarını yürümeye başladılar 3.bir parkın içinden geçip speakers corner’a vardılar konuşmayı bilmediklerinden ağaçlara baktılar baktılar ağaçlar yontulmuş gibi gökyüzüne doğru 4. öyle aç öyle aç ağızları 5. yediler yontulmuş gibileri ∕ Ellerini ağızlarına götürüp ağızlarını açıp kapayarak yemek istemek anlamında ∕ Yemek böyle yenir ∕
(İnanmadın mı?) İnanmazsan Everest My Lord’a sor, o hep oradaydı.
Everest My Lord: Sana göre bu karanlıkta burada kalabilir miyiz?
Yazarın gölgesi: Karışmam, ben gölgeyim.
Daha birkaç satır önce Başvekil’le konuşurken dedi, Everest My Lord dediğinde
bank/ çimen / yaş lamba/ ayaklar sustu, o konuştu:
Kuzguncuk’taki iğne: Bu yazar herkes için de, kimse için de yazılmayan bir kitap yazıyormuş!
Başvekil: Bu ne demek oluyor?
Kuzguncuk’taki iğne: Bu hiçbir şey değilmiş, o da bunu yazıyormuş.
Eski bir ateşi mümkünse canlandırmaya (iki) kim gelir ki?/ Yoksa yoksa maşayı arasam/ gökyiyenler gelse/ üç partcha odun koysam/yoksa yoksa yalıları konuştursam
(iki yalı arası 300 ayak nasıl duyar biri birini)/
KALPTE Global genişleme
APEX CORDİS THOROX
CIDARI yakınına kadar
yaklaşmakta
ilk konuşan (tahminimizce dedi):
bir şey dedim duydun diyelim peki ben seni nasıl duyayım iyisi mi sus
bak ateş de eski sustu
yanıtlayan (kesinlikle dedi): bir şey deme, ben orda yokmuşum yalı olmaya nasıl da tutundum
ateş sönmüş gece devrilmiş … (yerlere kadar içimden rüzgar
dolaştıran bir YORUBA elbisesi giyerdim)
Kızgın taşı kim attıysa------- KIZGIN TAŞI KİM ATTIYSA O BULACAK ÜZERİNE PUANLI NOTLAR
Madam Nıvart kızgın taşı bulsa bitse şu oyun
Ziya Bey (Tek bonjurlu adam oydu) ve refikası Nurperi Hanım (Yorgun gözkapaklı bir devekuşuydu) bursa’dan kızgın taşı bulmaya taa bursa’dan
kızgın taş geçen yaz Ebe Madam Sultana’ya kızdıydı (bir de tramvaya)
Sorma, kızgın taş Zembul Allahanati’nin karnından çıktı
Yok yok, Bilâl bey!in Novotni bahçesinde kasığı pek kızgın
Bilâl beyin ev sahibi feryatta kızgın taşı çatıya Nasıl olur (Aaaaaa!)
Ya da taş Ya Rab Yehova!nın binbir ağzından
Püskürür
bir kurt insin avcı görünsün ağustosta olsun park bir de böcek peki böcek en haliyle palyaço ruşen!in kurtla avcı!sına (111. Sayfa) ilişsin ve karnım aç desin (Kurdu iyiden iyiye sevmişti) avcı oralı olmasın ve kurdu dinlemeye koyulsun (Ben ...diye başladı kurt/ Bir sürü değilim/ Fakat y a p a y a l n ı z ı m/ Sense avcısın) Uzun bir kurt masalıysa bu kurt avcıya kızmadan önce uç uç böceğim olsun park da terliğinin ucuna çekilip uyusun
Mach I’ın
ağzından okunan ismi konmamış şiir
(kafasının içinde 24 bilincin farklı sesini duyarak
insan sesi canavar böğürtüsüne
canavar böğürtüsü araba homurtusuna dönüşerek)
öldüğümü yalnız ben biliyorum (garip değil mi?) -çünkü zihnim çalışıyor-
-yüzümde demir bir peçe var-
tam alnımın ortasında adım yazılı
F- -O- -R- -D- -M- -A- -C- -H- -I (bu kaçıncı yaram hür müyüm?)
ADIMA KIYMET VER
MACH I BENİ İFADE EDER
BAĞDAT CADDESİ’NDEKİ HAYATIMI ANLATIR
düşmanlar çoğul bakıyor kırmızı dumanıma
24 öçlü çılgınlığıma
nefes alıp puflamama
irili ufaklı hayvanlara diş gıcırdatmama
AMA aralarından sadece biri
Şam kumaşı bol elbiseli elleri kolları YAZI benifarketse BİRİ
bendeki sesleri Gırrrr Gırrr duyacak benisev BİRİ
ONUN TEKERLEKLERİ BENİM AYAKLARIM
ONUN DEMİR YATAĞI BENİM YATAĞIM
Siyah duman olmuş süzülüyor varlığımın içine (beni canavar bilmiyor mu ne)
Merasim kıyafetli garson YARIŞI BIRAK diyor
NEDEN

YARIŞ SENİN YALNIZLIĞINI VE DELİLİĞİNİ ORTAYA ÇIKARIR

Alo orası Divan Pastanesi mi
Şey... Ford Mach I yaşamak için yaşıyor
Alo alo alo durun kapatmayın hayat ne kadar güzel...
(Mach I elini şakağına kor düşünür)
50 SENE ÖNCESİNİ
o 22 yazılı yeşil kırmızı tramvayların
ne halk koştu peşinden çan...layarak ya... ya... ya... şa...
(öldüğümü ya lnız ben bil iyorum) (sesiniz bana düşüyor)
Cumhuriyetimizin 10. Yılı kutlu olsun o zaman Ben Mach I yok
halkın ayağa kalkmış çocukları tramvayı kovalıyordu (KADIKÖY-BOSTANCI)
bir yakınlaşıp bir uzaklaşıyordu Rasim Pastanesi
Alo alooo akasya ağacından bir sandık (çarpıntılı)
artık beni kovalama ben Fener’deyim
o zaman KEMERLERİNİZİ BAĞLAYIN (fasten seat belt de dese)
Buick Riviera, Fiat Brava (Yalnız Bağdat Caddesi’nde gezilmiştir) Chevrelot Malibu Classic, Pontiac Firebird (köpek gibi terbiye edilmiştir)
BEN
HÜR MÜYÜM?
(ONUN YATAĞI BENİM DEMİR YATAĞIM)
Palyaço Ruşen (sesini Hayalet Mach I’ın tıslıyan sesine benzeterek)(gözkapağını parmağıyla açıp): Ethem Efendi’de geceleri tırlayan binlercesinden biri... HÜR MÜDÜR?
Palyaço Ruşen’in yazı masasının üzerindeki yazılı ifadedendir:
Bayan REKSONA KADİL MACH I’LA DİVAN’DA PASTA YİYOR, PEPSİ KOLA İÇİYOR)(Kimseleri öldürdüğü unutulmuş) Bana ağzını aç dedi bana Mach 1’ı yedirdi
(bense bense açlıktan yerim)
Alo orası Divan pastanesi mi? (tek kişilik kabinde)
BEN Mach I gene kayboldum Kendime seslendim insan olma otomobil ol..(ağlama) dedim
Mach’ın dili benim dilim
(Kuzguncuk’taki iğne gibi yürüyorum demir kasığında)
BUUUVVV
DÜŞMAN’LARDIR
1 Ağlama bir çıngırak sesi
1 Ağlama bir çıngırak sesi
Not: Mach I da olsan lütfen SAĞDAN sollama
Ben i ıssız bıraksanız da GÖSTERİN
KALBİNİZİ GÖRELİM
NE HALE GELMİŞ
Kadın yılların verdiği ustalıkla, çıkan kolunu yerine taktı.
İYİCE YALNIZDI.
1 Çam ağacı bir çıngırak sesi bir siz
1 Çam ağacı bir çıngırak sesi bir ağlama
1 Çam ağacı bir çıngırak sesi bir İĞNE
Makine kuvvetten düşmeye yakın kendini bana bırakıyor anonsudur:
(yazık! anonsu kimse duymamıştır cereyan eden yerde)
1931’de doğduğuma göre (bana ölümü hatırlatan makine)
10 yaşında Rheumatic fever/ Büyüyünce ıslak mayo
Dili kuruyanlar toplansın / Ben hürüm diyor makine
(Makine korkumu yenemiyor benim)
Ah Sevim ah! Ben Beckett’le sinemaya gitsen!! (adresi 67, Rue Verginaud 75013 PARİS)
(Beckett’i görünce ne yaparlar acaba?)
Makine Beckett’e ve Sevim’e dönüp soracak (son gücüyle):
NEREYE GİDİYORUZ
NE OLACAĞIZ
BİZİ KİM KURTARACAK
Bu odada el ele dolaşalım sizinle diyorum Sevim BECKETT’e
BU ODADA MI DİYE SORDU Samuel Burak
EVET DEDİM (Ölüm çiçekleri altında korkuyorum biraz)
ON YEDİNCİ VAY’IN ELİNDEN SOLUK SOLUĞA
SİZİ KURTARMAYA
TEZ YETİŞİN!





İLK yayımlandığı yer:


<!--[if !supportLineBreakNewLine]--> <!--[endif]-->

4 Kasım 2010 Perşembe

T.S.Eliot'tan

"(Ve ölüm zamanı her andır)
"Meyvesini başkalarının hayatında verir:
"Eylemin meyvelerini düşünme artık.
"Haydi ileri.
...

T. S. Eliiot, Dört Quartet 81943)
"The Dry Salvages(1941) adlı 3. Quartet'in 3. bölümünden...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Kitasono Katue-PLASTİK ŞİİRLER


































































LA LUNE NE GARDE AUCUNE RANCUNE

AY HİÇ KİN BESLEMEZ

T.S.Eliot

13 Mart 2010 Cumartesi

soğuk

sakalım uzadı, kaşıyınca hışırdıyor. duruyor muyum ben, yoo. tamam.

kanyak iyidir. kanı yakar rahatlarsınız. rahatlamak iyidir.

ağaçlar arasındaki şu kulübe, adalar atlası. su lazım bana. ikindiler lazım.

kızıl yıldız takımı hala var mı; ismi güzeldi.

debelen işte, kanırt yürüdüğün şu taşları, yıkıl.

devam et tiksinmeye sabahlardan. mezarlıkları sev. herkesinki mermer, sevim burak’ınki tuğla.

morton feldman’ ı da sev, erken gitti kardeşim.

konuşmazsam sevmezsiniz siz beni; sevmeyin, yerinizi bileyim.

hem iyidir sizden kaçmak, ayrıca ölümler de iyidir.

herkes bir gün ölmeyecek mi. yetmez mi temiz yaşamak için bu gerçek.

kirlinin biri de utanıp kendini öldürsün be. ama yoo, şehir kontrol altında.


var mı aranızda ‘her şey güzel olacak’ diyen. bir de sorayım tabii ‘ne zaman’ diye.

yok mu.

ne acı.


uygar asan, 2009


12 Mart 2010 Cuma


Hydromancie

suyun ağzını okuyan
yatay öleceğini bilir.

6 Mart 2010 Cumartesi

ağzımdan lütfen üç el ateş

karnımdaki telcikler sızlıyor dağıldım çalılara gömüldüm kaçarken
uzaktan olmalı bir kurşun sesi geldi galiba bir çalıyı vurdular grilikten
soyut alan cephesine yazarken ellerim titriyor
kelimelerin içine oturmuş kan gereksineceksiniz bir gün
U. kendimizi müziğe vurdurtuyor 3 el ateş dökülüyoruz sonbaharın içinde
müzik oraya gidebilelim diye öyle dar ve ıssız ki parçalar
ağzımı durak yapıp bekliyorum

çalılara tutunarak ayaklandım
sonrası dağınık mor sinekler

aman titreşmeyiniz
sildikten sonra zaten ağzımı seyirciye gerek yok!

ellemeyin zihnimi diyen ses karnımdan olmalı unutmuşum müziği
gizleneni vuramamışsınız ki nanik
zamanda sıçradım ben


anita sezgener
Sınırda/sayı 7- mayıs-ağustos 2007

23 Şubat 2010 Salı

11 Şubat 2010 Perşembe

JACQUES DERRIDA

Kirpiler soğuğa karşı koymak için birbirlerine sokulmaktan vazgeçerler. Dikenleri onları yaralar. Soğuk kışta yeniden birbirlerine yaklaşmak zorunda kalan kirpiler, çekme ve itme arasında, dostluk ve düşmanlık arasında uygun mesafeyi bulurlar sonunda.

Gün Doğmadan, J. Derrida ile konuşmalar, Dharma Yayınları

10 Şubat 2010 Çarşamba

F skalası-11 m2

Bahsetmemek için ağırlaşan kokudan, f-gözlerden, f-hücreden,

f-sıtma odalarından,

f-, f-16, f-11m2'den ve tüm fenalardan

kuşların yanına gideyim de, sizin de içiniz rahat etsin?

Avucum düşmesin diye yemlenip.

Ölçümlere tutunmak gereğiyle rüyalara giremeden.

(Rüyalar: önem derecelerine göre sağaltım)

İnsanlar vardı, yarı meczup. Dişlerini çalan adam balkondan atlayıp kaçtı. Sonra adamın küçük kızı geldi. Arkada bir masaya oturdu ve dişleri kustu masaya. Anladın ki adam çaldıklarını kızının ağzında unutuyor.

Alametler gördün. Bulaşıcıymış gibi, tuhaf bir eylemi 6 kere tekrarlayan ucubeler. Onlardan kaçış yoktu… N.’yi kapının önüne asmaya çalışan da onlardı. N. ne yapıp edip f-'lerden kaçtı.

anita sezgener

9 Şubat 2010 Salı

sarılınmayan palto

Yaramazlık eden çocukları

Kömürlüğe kapatırlar

Hırsızlara verirler

Tavana asarlar bacağından

Peki ama hepsi de mi yaramaz

Polonyalı çocukların


Oktay Rifat ‘Polonyalı çocuklar’ı yazmayı bitirince bir sigara yaktı.

Gombrowich ‘Polonyalı çocuklar’ı okudu, piposu yanıktı.

kare bir odaydı, oturuyordu.

oda kımıldadı.

Sarılınmayan palto askılıktaydı.

Yüzüm ellerimin arasında kaçıyorum ben”, dedi ve kapıya döndü.


Rifat kalkıp kare odaya geçti.

Dışarısı soğuktu. Paltosuna göz ucuyla bir baktı.

a. sezgener

2 Şubat 2010 Salı

DÜŞ

Avucumda hiç tanımadığım bir çiçek açmış. Yemek
yiyormuşuz. Yeni birileri taşınmış karşıki eve. Ölüyü arka
bahçede yakmışlar. Kapı çalınmış, kimse yokmuş sahanlıkta.
Boş, bomboş sahanlıkta.


SAMİH RİFAT, Çocuğu Anlat Bana, Bütün Şiirleri, YKY

11 Ocak 2010 Pazartesi

Chaim Soutine'nin Ülseri


Chaim Soutine'nin ülserinin
güvercinlerin kontrol noktasıyla Sacre Coeur arasında
bir noktada tutmaması için
gestapo'dan kaçması gerekiyordu.
komşuları korkutan Sığırın Gövdesi 'ni yanına almış mıydı?
Orman sevmezdi gestapo'yu, o kesin
ama yanında götürse ormanda nereye koyacaktı O'nu?

a.s

4 Ocak 2010 Pazartesi

uğultulu gün

parmaklarım sahipsiz görünüyor.

benim olmaları için onları numaralamam

sonra da üst dudağıma götürmem gerekir.


yanımdaki banka çökenin elinde belirsizlik.

“kaçak imge kaçak bir duyum verir.”

kulaklarım benden habersiz uğulduyor.

kaos’la gaz arasında gerçek bir bağlantı var mı?

ikisi de öldürür.

Murphy bu bağlantıyı kurmasaydı ölmeyecekti.


bankta tümden yalnızım

tek olduğumu bilince

kafamı sağa sola çevirmem gerekir.


anita