1 Şubat 2012 Çarşamba

OLUMSUZLUK MANİFESTOSU


1.
Altın Kural: Söyleyecek hiçbir sözüm yok.

2.
Artık hiçbir şeyin değeri yok; hiçbir zaman da olmadı.

3.
Kültür öldü. Başarıya ulaştığı için intihar etti.

4.
Dilin kurtuluşu, kelimenin özgürlüğünün şiirselliği, Fütüristlerin özgür sözcükleri, şizofrenik söylemin zevki, Rusların uşdışı zaumları, hepsi de sessizliğe ve nefessizliğe sonsuza dek mahkûm bir halde önceden belirlenmiş kutularına tıkılırlar.

5.
Salt farklılığın şiddeti sınır tanımaksızın büyür sokaklarda.

6.
Şiirin insanlar üzerinde bir etkisi yok. Etkilendiklerini düşünenler ise şiirin dönüştürücü ve başkalaştırıcı gücünden yoksun kalırlar ve zayıf nostalji ile bu gücü temaşa ederler.

7.
Kişisellik kurgusaldır.

8.
Hemen köşede yardım elini uzatacak sinestezi yoktur.

9.
Teknolojinin otonom bir durumda olduğuna ancak budalalar inanır. Kendilerini kurtuluş ümidiyle teknolojinin kollarına bırakanların yazgısı asfiksidir.

10.
Sıfır-durumu dünyada artık tatile çıkamazsınız.

11.
Neslimizin sözde muhteşem başarıları aslen hiçbir şeydir; “onları”, bize zorla yedirilen sürümlerinden ayırt edecek durumumuz dahi yok.

12.
Artık sanatçı için bir kitle yok. Varsa bile bu satın alınan ve ücrete tabi olan bir kitle.

13.
Auschwitz’den sonra şiir yazıldı, evet, ancak bir o kadar da yazılmayabilirdi.

14.
Temsilin en uç noktasında hiçbir şey kalmadı, ya da kalan da kesinlikle: kalıntılar.

15.
İlahlaştırılan görüntü tam olarak başladığı yere döndü: kötü bir şakadan daha az bir değerle.

16.
Geriye kalan tek şansımız: sınırsız ret.

17.
Dil ileri geri koşmaktan başka bir şey değildir.

18.
Hiçlik her şeyi engeller.

19.
Kral öldü.

20.
Bütünleme: tüm geçmiş manifestoların bu vesileyle değersiz ve anlamsız olduğu beyan edilir.



Harry Polkinhorn
Çeviren: Buğra Yasin
ne.



zaman akacak. uzamasından korkulup bozulması için

fırsat kollanan sessizliklere tanık olunacak; eşelenmemiş

kat kat çakıllar görülecek.

ara ara denilecek: kim neyin kıymetini bilecek!..



camların üstünde yürünecek. yağmur gelmeyecek,

rüzgar çıkmayacak. bir an aralık bir kapı görüldüğü sanılacak;

ışık girseydi bari denilecek. sonra balkonlu bir yer bulunacak.

aşağıya inilip yerler yıkanmaya başlanacak, düşülen yer

temiz olsun  denilecek. düş(m)enin temizliğini kim bilecek.



kendini kendi saçlarından çekerek bataklıktan kurtarmaya

çalışan munchausen, ahhh!…



huzurunu yitirmiş bir kıyının kumunun yürüyüşüne kim katlanır ki

gelip “uyu şimdi” desin, “uyu! hep senden sonra yatacağım ben,

hep senden erken kalkacağım. kovalayacağım sisi, çağıracağım

yağmuru”. olmayacak. susulacak. susulacak ve uzamasından

korkulup bozulması için fırsat kollanacak, sürecek sıçramalı

uykular.



sonra zaman akacak. ülkenin uzak bir köşesinde bir ılıklığa

rastlanacak. her şey çabucak anlaşılacak: yer yanlış, zaman

yanlış. söylenmemişlerin ve verilmemişlerin çokluğu sessizce

ılıklığı ve yazanı kenarlara itecek.



bir varmış bir yokmuş. söylenmemişler çokmuş. bir kadın
ve bir adam rastlaşmışlar. kadın kendini kazar dururmuş kıyısında,
adam yürürken iki de bir düşermiş. adam her şeyi konuşabilirmiş
kadınınyanında, ama o çıkamayıp içinden gitmiş ‘sus’ olmuş.

sonra bir gün rüzgar çıkmış. güneş kaçıp bir yerlere sinmiş.
gökyüzünden kumlar yağmış. yağan kumlar kayalarla kardeş
olmuş. adam bakmış susup kırdığı kadın yanında yok.
ilkin kalkıp pazaryerine bakmış, yok.terkettirilmişlerin köyüne
gitmiş. kadını bir dut ağacının altında usulca boynundan öptüğü
yere bakmış, yok.

zaman akmış. sıçratan uykular çokmuş. adam bir gün kıyıda
tekrar kadına rastlamış. bir kırgın ve bir yorgun sessizlikte
uzun uzun suyun ucuna bakıp susmuşlar. sonra kadın kalkıp
su olmuş, adam yürüyen kum.


salınıyorum, salınıyorum, salınıyorum…

hiçbir şeysiz.




işte öyle...

 
 
uygar asan