30 Ocak 2011 Pazar


Temrin 1

      Aşkın hiçte saklanışı sonra arzuyla salınışı bir kara peleriniyle şeytanın örtülmüş gibi neden gözükmezdir? Hiç neden iter dışı? Aşk neden saklanıyor? Asla anlatılamaz olanı anlatmayacağım, yoruldum ben bu konudan, bun geldi, var olmayan Temmuzlar geldi geçti. Mor İbrahim tay olarak kişnedi ekşi ekşi Gemlik’teki zeytin bahçesinde, Gümrah’a verdik onu Neveser Hanımı ona anneanne yaptık. Yazarlar bendeniz diyebildikleri gibi biz de diyebilirler kendilerinden söz açarken Tanrım derler sonra aklımı buda.
      Neler oldu burada? görkemli kaybedenler kimler? Şu geçen söz konusu Temmuzlardan birinde Mesned şiirini nadasa bıraktığını söylemişti Kim gönderdi bi tepsi baklavayı? Hiçi açıyorum nişan bohçası gibi. İşte bakın bir mendil 360⁰ yi toplayabilirsiniz. İfade kudreti versin amin. Anlatılabilir olanı flulaştıracağım günün birinde anlayın diye. Degajı hakketiniz. Mesned’le Turhal’da buluşmuştuk. Menend miydi. Olabilir, sıkıcı bir metin şut ve taç.
      Bildiğiniz gibi gol varsa top yoktur. Hatırlar mısınız o güzel gençlik günlerimde Real Madrit’e gol atmıştım Yeniden atamam, top yoksa nasıl gol atarım söyleyin ben. Onsekiz altı daha (ceza sahası ile altı pasın toplanışı) yirmidört sene önce Gümrah topa gülmeden bakamazdı. O zamanlar camdan kaleler vardı. Şimdi moda değil. Mimari değişti. Otçu olduk cam binalar gerekli değil, giderek ise şöyle ne bina ne cam iki üç daha fazla Vietnam.

Serdar Koçak

Henüz yayımlanmamış olan “Komünde Var Bir Hayat
başlıklı anlatısının giriş temrini
İlk defa AÇIK HAVA’da…



















Ana Mendieta

sessizlik


bırakılmış bir sessizlik (e)tim.
çekip gitti ya bu güneş
işte sıkışık ve emin değil bir dağınıklığım.

diyesiymiş ki
çürümüşlüğün güç düşkünlüğü.
gün gördürtülmemiş etteki o
morluk. yanık kokusu.anlık
parıltılı cilalı mış gibinin ömür
süren miş parlaklığı.
uzun sürmüş yıvışıklık işte…

         salyalı koro : peh hışırtı !

peh hışırtı ! ymış.
nerede bu güneş
neden evlere kaçıştı(m) hayat ..!



SON SÖZ :
bir parabolü çokun zorlası keserse
kim talip o kanlı alanın hesabına…



uygar asan
2007

ilk kez “no edebiyat 3”de yayımlandı, mart 2008
buraya bazı değişikliklerle alınmıştır.


















Ana Mendieta
"GOG" NASIL ASH OLDU?

                                                                               
papağan göğe baktı.  gog girdi içeri. belki dışarısı. gog “g”leri kaldırdı, o’suyla oturdu bir süre. panini ona hırsız der diye korktu. o önceydi. g’leri sonradan ekledi bayan F. konuşamayan bir papağan ancak göğe bakardı. kuş üzümü yerdi. gog, sarı görevinden yeni dönmüştü. bayan F.’nin hizmetlisiydi. göbekli bir adam olduğundan her göbekli adam gibi pantolon askısı takardı.
papağan adsız kalamazdı. o gün olsun denildi tören. Ash'i, gog  seçmişti. bayan F.’nin tehditlerini duya duya bu ismi seçmiş olmalıydı:
 “Konuşmazsan yakıp kül ederim seni”.

Anita Sezgener
(defterleri karıştırırken buldum, unutmuş gitmişim)


















Ana Mendieta

23 Ocak 2011 Pazar


düz ayak bir motet

                                            
                                                      "Aynalar"ı duyarken,

ispanyol battaniyesinin içinden aşısız geçmiştir kan
bilirsiniz
gözün öldüğü cam odada okumuştur bir yerli
ikonaları lanetlenmişler için ilk.

başsız melekleri andırır incecik bir çizgi
kısıldı beri sesiniz ölgün balıklara asılıdır.

ne görünür ne yiter size sulak bir melek
düz ayak bir motetin ani çöküşünde
bir halkı sabitlediniz ve direği
gözle görülmeyen bir çift kanat için
yaptığınız her bir katliam.

adımlarınızı temkinli kulaktır ve dikkatle basın!
uyanacak bir toprak var kımıldayan kemikleri
girip saklanılacak yerin varlığı kuru haritada
herkese yetecek kadar bilmek bulunur.


anita sezgener
Yaz başı, 2010



Pierre Soulages


EŞLİKÇİ


Vaktidir,
İkindilerde saatini bekleyen
Kızıl akşamüstlerinin şerefine kalkan kadehlerin.
O, son kadeh miydi acep…

oğul
ter kan içinde didinir.
Ne Musa, ne İsa vs Ali bile
Bilememişti.
Doğduklarında kızılca kıyamette var olacaklarını
O toprakların.

Davullar çalınıyor… Dörder beşer.
bir ses.
eşlikçi zurnacı oğul…
Düşü düşmüş.
Esmer bıyıkları terleyince anlayacak daha
Denk olmayacak hiçbir şey
Dengi dengi
deng deng
dengi.

Duymaz çocuk ayıp rüyasında
koşturur sessiz çığlıklar hangi kadında
arar bulur bir ses.

İşte!
O dur,
Ne oğul dokunur dişe,
Ne …
Kavuğuna girer ölüm.



Yarkın Biçer
18/08/2006, İzmir
Pierre Soulages

ışığın değişmesiyle uzayacak gölgenin
şimdisini sahipleniş


doku(n)ma çabaları, koklamalar, çırp(ın)malar,
zaman(l)a kayışlar, ele geç(mey)eceğin düşü,
kendine dol(an)malar, iktidar’sızca denizi
öteleyen dere(ler), sığlıktan kaçmış otlar,
şimdi’de, şimdi’yle, şimdi’ye tırtık(laşma)lar…

insan tökezleyip düşmez mi, incinmez mi hiç et,
durup dinlenmek istemez mi, yılmaz mı, kaçtığı
burnunun dibinde bitmez mi, geçtiğini zannettiği
bir yol ağzına geri dönmez mi, susamaz mı,
koşası gelmez mi arada bir, ansızın bastırıveren
bir siste yittiği hiç olmaz mı…

            -ne olacaktı ki başka…


uygar asan

















Pierre Soulages
evin herhangi bi yerindeki fareye mektup


herhangi bir kış sabahı,
velakin fürfella cimcimesi gibi
gülümserken tuvaletin içinden,
bir dost bellemişsindir belki de beni,
o umutsuz durumda.
ne münasebet ulan!
hiç umrumda da değildin.
sana olanlar ki,
küçük bir fare oluşun bile
yeterince tiksinçti bir dönem,
bir dönem ki;
evin müptezel gençlerini
yeterince ürküttün ve benden
ve senden ve bulunduğumuz bu durumdan
tiksindirttin.
gökyüzü kaplıydı tuvalet,
sigara dumanı bahardan bir bulut,
bonjoa de sontraaaa derdi klozet.
sorma ki ben zarif bir kızım,
aksine aksi
aksine taksi gibi bir kızım,
tarifelerim bile var
ve sen o tarifelere dahil olamadın
benim
küçük dostum.
senin
bir adın yoktu,
geldiğin yer hiç bir yere benzemiyordu.
lağım faresi ya da ev faresi
veyahut şehirli bir fare oluşun
inan hiç umurumda değildi.
ama sevdim seni bir ara
küçük bir ara,
yalnızlığımda,
filtreli dertlere gark ettiğimde,
mal gibi yattığım zamanlar yatakta,
içerden tıkırtılarını duyar,
''hassiktir'' derdim.
o hassiktir ağzımdan çıktığı an
unuturdum her şeyi.
her şeyin bir hassiktir olduğunu
şimdi daha  net bir biçimde algılıyorum.
ne kadar öldürsem de seni
kalbimde her zaman bir yerin olacak
kuşlar,
güneş kusup bayılana dek öttüğü sürece
yaşlanmamaya çalış,
genç ol.
bu yüzden hep derim
seks
dırags
ve
rakın
rolll.
ama bu hiçbir şeyi değiştirmez.


bengi şiir umutlu

























Pierre Soulages

16 Ocak 2011 Pazar

2 Nano Öykü



***

Uzun süre susan adam kendi ürettiği içkiyi içerken
sadece tebessüm ediyordu ama çok yakışıklıydı acaba
neden diye sordu garson kız adam geceleri de burada.



***

Bir puba giren adam telefon cihazını göremeyince
bara korka korka yaklaştı ve fransızcayı güçlükle
telaffuz etti. Barmense sadece tuhaf biriydi.


Serdar Koçak, 2008


İlk kez ‘AÇIK HAVA’da yayımlanmıştır.













Olafur Eliasson, Siyah Ufkun

bir ölü diriltme seaNsıdır.

gövdenizde buruşan susuz tepki
topluyor artıklarını iki farklı tutumla
1:
asla bir ölüyü diriltme!
2:
bir ölüyle iç sesinle de konuşabilirsin!


iç / gün /
çekilirken babalardan Kirli kan
bakmış durmuşuz
kuş toplayanlara


iç /gece /
olacak
size bir sorum olacak bayım:
ayaklarınız üşümüşken bir hayaleti
hayvanlardan  mı geliyordunuz
uzamıştı  tüyleriniz
tüyleriniz, acaba?
taşların arasından geçerseniz
yine taşlara varırsınız
bayım
buradan dönmeniz,
taşın suyu istemesidir
dirilmenizdir, emin olun.
zifirdir ikinci sorum, bayım:
“balçıktan ayakları olmak” ne demektir
ve  “balçıktan ayakları olmak”?


Anita Sezgener
0cak 2011

Asemic Calligraphy, Mirtha Dermisache





sıcak toprak


daralıyor, genişliyor. daralıyor, genişliyor
odalar buruşuk, toprak sıcak. duvarlarda tanguy.
varese biliyor.


rüzgâr çıkıyor. dinsiz bir çello süiti giriyor kadraja.
çevirip başlarını başka bir yöne,
“işte çölün ardına açılan kapı” diyorlar.
”elişinden bir kolaj bu” diyorum,
gülüyorlar.


güneş yakıyor. iskelede birkaç tahtada bir bir boşluk,
aritmik. sessizliğin buna denk düştüğü bir    solo kuruyorum;
akıp gitsin diye duvarlardan bu kum kokusu.



SON SÖZ :
çöl nefese yapışır. iki kaşık gelir tokmak olur, pelteye döner et.
sürgününe çıkar pul koleksiyoncusu.
kalan duyar mı kapıyı.


uygar asan


















 girdap

                                                richard serra için



boz haritalar. çıkmaz sokaklar. yalan yanlış yorumlar.
oldurulmamışlar. etin susturul(a)mayan böğürtüsü.
üstümüze sinmiş yangın kokusu.

nedir bu su. yani kimdir işte bu su.

kim kimin duvarı. ne zamandı ilk çarpma.
kılcallarda ark atlaması. şişen düğümler.

nasıl çıkılır kapandan.
yani nasıl boşal(tıl)ır kanla
dolu bu kâse.
girdap.

nefes al. ver. al. ver. hala yanıyor kaslar.
mevsim de kış.
girdap.



SON SÖZ :
gittikçe arsızlaşıyorlardı. kendimi
öldürerek onlara bir ders vermeye
karar verdim.


uygar  asan

ilk yayımlandığı yer:
no edebiyat, sayı: 3, mart 2008
küçük değişikliklere uğratılarak buraya alınmıştır…

Bir Francis Ponge sayfası



9 Ocak 2011 Pazar


JULIA KRISTEVA ile söyleşi (Anita Sezgener)

ilk yayımlandığı yer:
sıcak nal, sayı 3 


     Adolph Gottlieb, 1965
entropi a
cut up / logos

a.
savaş sürüyor. sis soğuk. uykum yok. kazanmak benim umurumda mı.
bazen evet bazen hayır. rüzgâr çatır. cesedim şurda burda.

1 tekila, ½ bira, bir tekila daha, sonra biranın kalanı.
her şey derinlerde gömülü diyen gelsin şimdi.

kural 1.
herkes şüphelidir.
kural 2.
biri ‘dün’ diye başlıyorsa lafa, kendini sakın.


            a1.
            mono logos 1:
            yitmişsin de haberin yok.


b.
çaaat. elektrikler gidiyor. canlı sanki de,  gidiyormuş. bir de ‘ler’ yani.
bereket şimdiki sigortalar otomatik. eskiden (kural 1) bazen gerekirdi de bozuk para koyardım
sigortanın dibine. malum, para elektrik geçirir.
paranın işkence aleti potansiyeli.


c.
part mı önemlidir feldman mı. tabii ki feldman. part gitsin allahının dizinde otursun. benim allahım yok.
iki şey için bu satırlarda o:
alina bir, britten için yaptığı iki.
yani sus sus nereye kadar.


            c1.
            mono logos 2:
            n’oldu şimdi bunları dedin de.


ç.
her kapalı sistemde karışıklık zamanla artar,
termodinamiğin 2. yasası.


            ç1.
            duo logos 1:
            A- onun öldüğüne sevindin mi?
            B- evet.
            A- benim için fark etmiyor, eskisi kadar yalnızım.

           

d.
yol kenarında piknik. çok sonra anladım neden ‘içi boş’un kullanılmadığını. içimde kalmasın
bari şunu da söyleyeyim:
ya ben çok üzülüyorum stirner’in sonuna.

         
            d1.
            duo logos 2:
            XX- yapısal zaaf işaretleri gördüm mekânda.
            XY- hepimiz öyle.



e.
tekrarlanan yapıları severim, ama şimdi değiştiriyorum:
 “satürn’ün bir uydusunda”  iki dünyalı konuşuyor,
biri diyor ki diğerine, “geldiğin yer kadar kötüsün”.



SON SÖZ:
“bat dünya bat!”



uygar asan
2008















Antoni Tàpies, Franja Negra, 2006
inciten mesafeler


……………...hantal bir kuşu
……………...yüzüne bırakıyorum
……………...göbek bağı
……………...atlıyor sedeften
……………...uyuşuk

……………...inciten mesafelerde
……………...eğilmiş bir şey arıyor
……………...bir zaman suskun
……………...gitmişler
……………...bulduğunu


……………...kölelik iyi ki yok


……………...ince ölçümlerde
……………...bir çiçeği terlediğini
……………...yüzüne bakıyorum anneler
……………...rimbaud harrar’a gidiyor
……………...ona sahip çıkın!


Anita Sezgener
Yaz 2010















Antoni Tàpies  Nocturn Matinal, 1970